Cite: Ümran Gürses, "Neoclassical Realism, the Limits of Analysis and International Relations Theory", in Analyzing Foreign Policy Crises in Turkey: Conceptual, Theoretical and Practical Discussions, Fuat Aksu and Helin Sarı Ertem (Eds.), (Cambridge: Cambridge Scholars Publishing, 2017): 38-57.
Introduction
In this chapter I will assess the neoclassical realist research agenda by critically focusing on the promises and limits of its basic claims, insights and explanations. Before looking at its contributions to IR theory and specifically foreign policy analysis and its limits, I will briefly touch upon neorealism from which neoclassical realism draws its basic premises and on the basis of that it develops the conceptual framework for foreign policy analysis. Then I will elaborate on the basic assumptions, arguments and concepts through which neoclassical realism develops its theoretical and conceptual horizon regarding international politics, the state and foreign policy. The chapter will then go on to identify the limits and problems embedded in neoclassical realism by critically engaging with its basic premises and assumptions which to a large extent come from the realist tradition.
1957 Suriye Krizi
Soğuk Savaş’ın en yoğun şekilde yaşandığı zaman dilimleri olarak adlandırabileceğimiz 1950-1960 arası dönemde Suriye ile yaşadığımız algısal güvenlik krizi olarak nitelendirilen krizdir. Bölgesel alt sistemde var olan uluslararası mücadele ülkelerin davranışlarını da şekillendirmiştir. Batı bloğunda yer almak isteyen Türkiye NATO’ya üye olmuş, Balkan ve Bağdat Paktlarında aktif bir şekilde yer almıştır. Bağdat Paktı ve Süveyş Krizi sonrası batı ile arası açılan Suriye, Mısır’a ve SSCB’ne yakınlaşmıştır. Suriye ve SSCB arasında imzalanan ekonomik ve askeri yardımları içeren anlaşmanın açıklanması ile birlikte bazı bölge ülkeleri ve Türkiye tepki göstermiş ve Sovyetlerin Ortadoğu’da nüfuz sahibi olmalarından kuşku duymuşlardır. Bu bağlamda Türkiye yıllardan beri kuzeyden hissettiği baskıyı, aynı zamanda güneyden de hissetmeye başlamıştı. Yani Türkiye, kendini hem kuzeyden ve hem de güneyden Sovyetlerin baskısı ile çevrelendiğini algısı taşımaktaydı. Suriye’nin iç siyasetinde ise sol akımların ve Baas partisinin güçlenmesi bu yakınlaşmayı daha da hızlandırmıştır. Suriye’nin bölgede kendisine düşman olarak gördüğü İsrail’e karşı silahlanması ve bu doğrultuda SSCB ile yakınlaşması Türkiye’den aşırı tepki görmüş ve kendisine karşı tehdit olarak algılamıştır. ABD’nin de desteği ile Türkiye Suriye’ye karşı önlemler almaya başlamış hatta sınıra asker yığmıştır, bunun üzerine Suriye konuyu BM gündemine getirmiştir. Sovyetler de gerek Türkiye’nin davranışlarını gerekse ABD’nin verdiği desteğe nota ve mesajlar yardımı ile tepkisini göstermiştir. BM’de diğer devletlerinde desteğiyle kriz yumuşama sürecine girmiş, özellikle krize müdahil olan ABD ve SSCB’nin de istekleri doğrultusunda kriz sona ermiş ve ilişkiler normale dönmüştür. Suriye şikayetini BM’den çekerken Türkiye de sınırdaki askeri varlığını azaltmıştır. Kriz sonucunda ise Türkiye daha çok batıya bağımlı hale gelen bir ülke gelmiş ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri daha kötü bir boyuta taşınmıştır.
1957 Suriye Krizi
Soğuk Savaş etkilerinin tüm dünyada en hissedilir biçimde gözlemlendiği yıllarda Türkiye’nin bulunduğu Ortadoğu bölgesi de bu durumdan payını almıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Rusya uluslararası sistemi yönlendiren ve etkileyen iki süper güç olarak dünya siyasetini etkileyen birincil aktörlerdir. Bu bağlamda bu iki aktörün yönlendirdiği uluslararası sistemdeki tüm ülkeler ideolojik ve siyasi olarak tarafını seçmek durumundaydı; ABD liderliğinde Batı Bloku ülkeleri ve SSCB liderliğinde Doğu Bloku ülkeleri. Batı Bloku ülkeleri NATO üyesi ve üyesi olmayan ABD ile müttefik olan ülkelerden oluşurken, Doğu Bloku ise Varşova Paktı’na üye olan veya olmayan komünist ülkelerden oluşmaktaydı. Bu iki blok haricinde Bağlantısızlar hareketine üye ülkeler de sistemde yer almaktaydı. Tüm bunlarla birlikte Soğuk Savaş’ın uygulama alanı olarak en iyi yansıyan bölgesi olan Ortadoğu’da 1956’dan başlayarak birçok kriz yaşanmıştır. Süveyş bunalımı, Suriye krizi, Irak darbesi, Ürdün ve Lübnan’daki olaylar bölgedeki yaşanan Soğuk Savaş’ı yansıtan en belirgin örneklerdir. Türkiye ise yürüttüğü politikalar nedeniyle batıya özellikle ABD’ye yaklaşırken bölgede yalnızlaşma süreci yaşamıştır. Bu dönemde Türkiye’nin Ortadoğu politikasını belirleyen faktörler şu şekilde sıralanabilir;
1950’lerden itibaren, NATO üyeliği sonrası Türkiye’nin Ortadoğu politikasında batı faktörü temel belirleyicisi olmuştur. Türkiye batı ile daha çok yakınlaşırken Mısır’da gerçekleşen ihtilal Mısır’ın batıdan ayrışma sürecini hızlandırmıştır. Arap ülkelerinin Mısır’ın öncülüğünde bir batı karşıtı durumu batı ile paralel politikalar izleyen Türkiye’yi ciddi bir şekilde etkilemiştir. Bu bağlamda Ortadoğu ülkelerini batı ile karşı karşıya getiren her olay müttefik ilişkiden dolayı Türkiye’yi bölge ülkelerine karşı pozisyon almayı gerektirmiştir. Türkiye’nin dış politikasını belirleyen diğer bir faktör ise Sovyetler Birliği’dir. Boğazlar ve Toprak talepleri sonrasında Sovyetler ‘den ciddi bir tehdit algısı hisseden Türkiye bölgedeki Ortadoğu Komutanlığı[2] Türkiye’nin dış politikasını uluslararası düzeyde 1952 NATO üyeliği ve bölgesel düzeyde Balkan ve Bağdat Paktı üyeliği şekillendirmiştir.
Demokrat Parti döneminde ve özellikle başbakan Adnan Menderes’in öncülüğünde TDP geleneksel Batıcılık çizgisini izlemekle birlikte statükoculuk çizgisinden ciddi bir sapma göstermiştir. Baskın bir lider özelliği gösteren Menderes, Doğu/Batı arasında hatta Batı'nın kendi içinde dengeleri gözetmemiştir. Bu durum neticesinde ABD'ye karşı olan bağlılık ve bağımlılık sonucu kendini sınırlandırmış ve bu yönelim tüm dış politika kararlarını etkileyecek bir boyuta ulaşmıştır. Aktif ama risklerle dolu bir dış politika yürütmüştür tehdit olarak algıladığı ülkelere karşı batı/ABD’nin destek sınırlarını görmek istemiştir. Ancak jeostratejik önem taşıyan bir orta büyüklükte devlet için aktif politikalar yerine ihtiyatlı politikanın önemi daha büyüktür.[4] Bu bağlamda Bağdat Paktı’nı kendi güvenliklerine tehdit olarak algılayan Suriye ve Mısır başından itibaren bu pakta mesafeli durmuş diğer Arap ülkelerinin bu pakta yer almasına karşı çıkmışlar ve bunda başarılı da olmuşlardır bir Arap ülkesi hariç; Irak. Türkiye Bağdat Paktı ile bir taşla birkaç kuş vurma hesabı yapmaktaydı; öncelikle ABD ve batının desteğini yanında görmek, sonrasında ise Rusya’nın sıcak denizlere inmesini, İran ve Irak’ın işgalini önlemek istiyordu özetle Bağdat Paktı’na biçtiği rol NATO’nun tamamlayıcısı olarak faaliyet göstermesidir.[6]
ABD Pakta tam üye olarak katılmak konusunda tereddütlüydü. Paktın toplantılarına gözlemci üye statüsüyle katılacaktı bunun nedenleri arasında SSCB'nin de benzer paktlar kurma ihitmalinin bulunmasıdır.[8]
Paktın imzalanması sonucu Türkiye ile pakta karşı çıkan Arap ülkeleri arasındaki tutumlar gitgide sertleşmiştir. Kürkçüoğlu’na göre Türkiye pakta olan karşı tutumları yanlış algılayarak liderlik yarışına girmiştir. Ancak asıl neden farklıdır; Arap ülkeleri tarafından tehdit olarak algılanmayan hatta sınırı bile olmayan Sovyetlere karşı kurulmuş olan bu Pakt Batı ile işbirliği yapmak hatta Batıya bağlanmak demektir. Ancak bu ülkeler batıyı bağımsızlık mücadelesi verdiği ülkeler olarak görmekte ayrıca İsrail’in kurulmasında sorumlu tutmaktadır. Bu nedenle bölge ülkeleri için Batı Sovyetler’den daha “tehlikeli” idi.[10]
Tüm bu gelişmeler sonucunda Suriye, Arap milliyetçiliğin lideri olan Mısır’a yaklaşarak olası Bağdat Paktı üyeliği çerçevesinde Türkiye’nin ve batının olası etkilerinden uzak kalmayı seçmiştir. 1945’den itibaren Batı ile yakınlaşırken Ortadoğu bölgesinden uzaklaşan Türkiye, 1950’lerin ortalarından itibaren SSCB’nin bölgeye girmesi ile Arap ülkeler ile ilişkisi kopma noktasına ilerlemişti.[12] Türkiye kendisinin içinde olmadığı bir krizde müttefiklerinin yaptıkları nedeniyle bölgede biraz daha yalnızlığa itilmiştir.
Dış Politika Yapımı-Menderes Hükümeti ve Suriye Buhranı
Türkiye açısından algısal güvenlik krizi olarak nitelendirebileceğimiz Suriye krizi o dönemdeki “tarihsel korku” olan Sovyet çevrelemesinin yarattığı algının sonucu olarak gerçekleşmiştir. 1945 Sovyet talepleri ve 1951 Kore Savaşı Türkiye’yi komünizm tehdidine karşı aşırı hassas hale getirmiştir. Algısal kriz olan bu krizde Suriye’nin bölgedeki düşmanı olan İsrail’e karşı silahlanması ve güvenmediği batıya karşı Sovyetlere yakınlaşması politikasını Türkiye kendine karşı bir tehdit olarak görmüş ve gereksiz olarak nitelendirebilecek önlemler almış hatta Suriye ile savaşın eşiğine gelmiştir. İki süper gücün de bölgeye dahil olduğu bu krizde Türkiye bölgede yalnızlaşırken batıya daha da yaklaşmıştır. Tüm bu süreçte Menderes hükümeti krizi bir araç olarak kullanarak ABD’nin nereye kadar Türkiye’nin yanında olabileceğini sınamış ve dış yardım alarak finansal desteğini de görmek istemiştir. Bu bağlamda Menderes’in hem kişisel hem de başkanı olduğu partinin dış politika yapımına özel bir yer ayırmak gerekmektedir. Gerek kriz öncesi gerekse kriz sürecinde baskın bir lider olan Menderes’in Türkiye’yi uluslararası ve bölgesel sistemde nasıl konumlandırdığı, kullandığı araçlar/stratejiler dış politika yapımı özellikle de kriz yönetimi hakkında bilgi vermektedir. Amerikan müttefiki olan Demokrat parti yönetiminin çevreleme politikaları çerçevesinde süper güç ABD’nin bölgeye dahil edilerek Türkiye’nin ulus inşa sürecinde ihtiyaçları kapsamında bir dış politika belirlenmesidir.[14] Menderes yönetimi 1950’lerde sistemik düzlemde NATO’yu öncülleyen ve ulusal düzeyde ise Türk kimliği ile batı güvenlik toplumuna tam üye olma kaygısı taşıyan bir dış politika yürütmeyi hedeflemiştir.[16] Cumhurbaşkanı Bayar ise ABD Büyükelçisi Warren’ı uyararak Suriye ve Mısır’ın Eisenhower doktrininden faydalanması durumunda daha aç gözlü olacaklarını iddia etmiş, Suriye’de sola doğru giden bir eğilim olduğunu söyleyerek birlikte çalışabilecek bir gücün olmadığını ifade etmiştir.[18] Bir uyaran olarak adlandırabileceğimiz bu anlaşmanın açıklanması ile sadece Türkiye değil diğer bölge ülkeleri de endişeye kapılmıştır. Suriye'de komünist bir generalin genel kurmay başkanı olması ve silah sevkiyatına devam edilmesini sağlayan anlaşma ABD'yi de endişelendirmeye başlamıştı. ABD komşuların harekete geçmesini teşvik etmiş bu yönde doğu Akdeniz ve Adana ya gerekli askeri destek yollamıştır. Amerikan 6. filoyu Akdeniz'e göndermiş askeri uçaklarının çoğu İncirlik üssüne getirilmişti. 13 Ağustos’ta meydana gelen diğer bir gelişme ABD’nin krizin içine girmesine neden olmuş ayrıca Suriye ve ABD arasında tansiyonu iyice yükseltmiştir; Suriye hükümeti, Suriye’deki mevcut rejimi yıkmaya çalıştıkları suçlamasıyla üç Amerikalı diplomatı sınır dışı etmişler ve bunun üzerine ABD de Suriye’nin Washington büyükelçisini “istenmeyen adam” ilan etmiştir. Tüm bunların yanında Irak ve Ürdün kralı ayrıca Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı Loy Henderson 24 Ağustos 1957’de Türkiye'ye gelerek Adnan Menderes ve Celal Bayar ile görüşmüş ve ABD olası saldırılara karşı bu ülkelere destek vereceğini söylemiştir. [20] Tüm bu gelişmeler gerek SSCB gerekse Mısır ve Suriye'de askeri bir müdahale hazırlığı olarak görülmeye başlanmıştır.
Bununla birlikte Suriye siyasetinde güçlenen radikal sol hareketler Türkiye’yi endişelendiren diğer bir konu olmuştur. 17 Ağustos’ta Genel Kurmay Başkanı General Nizamettin emekliye sevk edilerek yerine sol eğilimli Albay Afif Bizri getirilmiştir. [22]
ABD Dışişleri Bakanı Dulles 10 Eylül 1957’de Ankara’daki ABD Büyükelçiliğe gönderdiği telgrafta Türkiye’yi müdahaleye özendirmemekte ancak müdahale etmemeyi söylememesiyle Türkiye’ye yeşil ışık yakmış bunun üzerine Türk Hükümeti sınırdaki güçlerin sayısını 32.000’den 50.000 e yükseltmişti.[24] Bu aşamada Sovyet başbakanının gözdağı vererek olası bir Suriye saldırısı durumunda karşılığının görüleceği mesajı verilmek istenmiştir. Menderes ise mektuba verdiği cevapta Türkiye’nin saldırı niyetinde olmadığını ve Suriye’nin değil de Sovyetler ‘in şikayet etmesini hayret verici bulduğunu söylemektedir. Menderes ayrıca SSCB’nin yaptığı baskıların 1945’teki gibi güvenlik endişesi uyandırdığını ifade ediyor, Suriye’nin “silah deposu” haline gelmesinin de tabi olarak Türkiye’yi endişelendirdiğini belirtiyordu. 14 Eylül 1957’de Türkiye Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada sınırdaki askeri yığınakların asılsız iddialar olduğunun ve sınırdaki askeri harekatın daha önceden saptanmış NATO manevraları olduğunu söylemiştir.
Bunun üzerine Suriye Türkiye’yi sınır hadiseleri çıkarmak, Suriye hava sahasına tecavüz etmekle ve sınıra asker yığmakla suçlamış[26] Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreteri Kruschev 9 Ekim 1957’de New York Times gazetesine verdiği mülakatta:
"Türkiye çok zayıftır. Harb halinde bir gün bile dayanamaz. Harb patlarsa biz, Türkiye'ye yakınız, fakat siz, Amerikalılar, uzaktasınız. Toplar, ateşe başlayınca roketler de uçmaya başlayabilir. O zaman bu hususta düşünmek için dahi geç kalınmış olur" demekteydi.
İlk bakışta çok açık bir tehdit gibi görünen bu sözler, kime söylendiği gözönüne alındığında, Türkiye'ye bir tehditten çok, ABD'ye politikalarını gözden geçirmesi için bir mesaj niteliği taşıdığı görülmektedir.[28]
16 Ekim 1957’de ABD Dışişleri Bakanı Dulles yaptığı basın toplantısında Suriye ve Sovyetlerin Türkiye’ye herhangi bir saldırısı karşısında bunu karşılıksız bırakmayacağını ve ABD’nin sadece savunmada kalamayacağını söylemiştir. 18 Ekimde Amerikan güdümlü füze kruvazörü Canberra ve altıncı filoya ait bazı gemiler dayanışma gösterisi olarak İzmir limanına gelmişti.[30]
Krizin yumuşaması
Arabuluculuk teklifini reddeden Suriye SSCB ile birlikte 22 Ekimde konuyu BM Genel Kurul toplantısında Suriye’nin güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle gündeme getirmiştir. Suriye ve SSCB Türkiye’nin sürgünde bir hükümet kurarak Suriye’de işbaşına getirmeyi planladığını iddia etmiş Türkiye ise bunu reddederek sınırdaki olayların sadece savunma amaçlı olduğunu ileri sürmüştür. 30 Ekim Genel Kurul’da alınan kararda meselenin iki ülke arasında uzlaşma yolu aranarak çözülmesi sonucuna varılmıştır. Suriye temsilcisi Türkiye’nin sınırda askeri yığınak yapmasıyla ortaya çıkan gerginliğin giderilmesi ve gereken tüm tedbirlerin alınması temennisinde bulundu ve böylelikle iki ülke arasındaki ilişkinin gelişeceğini ifade etmesiyle sorunun BM’deki aşaması sona ermiştir.[32] Bu krizde taraflar karşılıklı olarak yaptıkları açıklamalarla krizi tetikleyen davranışlarında ısrar etmemiş veya bu istemlerine son vermişlerdir. Dolayısıyla bir anlamda statüko öncesi duruma geri dönülmesi sağlanmıştır.
Kriz Sonrası Dönem
Kasım ayında Bulganin birincisine kıyasla daha yumuşak ifadeler içeren ikinci mektubunu Menderes’e göndermiştir. İki ülke arasında anlaşmaya varılması için SSCB’nin hazır olduğunu, hiçbir Arap ülkesi ile gizli anlaşmasının olmadığını, Arap ülkelerine yaptığı silah yardımının istiklal savaşı sırasında Türkiye’ye yaptığı yardımla aynı olduğunu söylemiş ve iki ülkeyi ilgilendiren konuların görüşülmesi için yüksek düzeyde konferans yapılmasını teklif etmiştir.[34] Sovyetler ‘in tutumunun yumuşaması Türkiye ile Suriye arasındaki gerginliğin de azalmasına neden olmuştur. 1 Şubat 1958 tarihinde Suriye ve Mısır Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşmişler ve Türkiye bu birliği 11 Mart 1958’de resmen tanımıştır. Bu tanıma ile birlikte iki ülke arasındaki ilişki farklı bir boyuta taşınmıştır.
Soğuk savaş dönemi krizlerinden olan 1957 Suriye krizi, Türkiye’nin algısal güvenlik krizi olarak nitelendirilmektedir. Suriye ile iki taraflı olarak yaşanan bu krizde dönemin baskın aktörleri de dahil olmuş ve kriz gelişerek devam etmiştir. Tetikleyici eylem olarak Suriye’nin SSCB ile yakınlaşması ve silahlanması Türkiye ve diğer bölge ülkelerini endişelendirmiş tehdit algısı hisseden Türkiye’yi askeri/siyasi/diplomatik önlemler almaya itmiştir. Türkiye kriz yönetim stratejisi olarak sınırlı tırmandırma seçeneğini kullanmıştır. Şiddet içermeyen askeri eylemler dolayısıyla tetiklenen bu krizde askeri hareketlilikler, manevralar, sınıra kuvvet yığma durumları yaşanmıştır. ABD’nin ve İngiltere’nin desteğini alan Türkiye şiddet içermeyen arabuluculuk gibi çözüme ulaştıracak eylemlerden faydalanmak istemiştir.
Menderes hükümeti için önemli olan ABD’nin ekonomik ve askeri yardımını artarak ülkeye gelmesini sağlamak aynı zamanda herhangi kriz durumunda ABD’nin kendisini ne kadar desteklediğini görmekti. Bu kriz özelinde her ikisi de gerçekleştiği için Türkiye Suriye krizini daha fazla sürdürmemiştir. Bağdat Paktına üye olmamasına rağmen ABD bu süreçte Türkiye’yi yalnız bırakmamış desteğini Türkiye’nin istediği ölçüde sürekli sunmuştur. Bu kriz Soğuk Savaş’ın tüm şiddeti ile yaşandığı tarihlerde iki süper güç arasındaki nüfuz ve güç çekişmesinin Ortadoğu bölgesine yansımasıdır. SSCB yayılma alanı olarak bu bölgeyi seçmiş batılı devletler ve özellikle ABD bölgedeki hayati çıkarlarını korumak için Sovyet yayılmacılığını engelleme yoluna gitmişlerdir. Suriye ile uzun bir sınıra sahip olan Türkiye bu ülkede gerçekleşen ve kendisinin güvenliğini tehdit edebilecek tüm gelişmeleri yakından takip etmiştir. Suriye’deki gelişmeleri kendine yönelmiş olan komünist tehdidi olarak algılayan Türkiye bu tehdidi aşırı ve abartılı bir şekilde değerlendirmiştir.
[2] Ömer Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Karşı Politikası(1945-1970), Barış Kitap, s.49-51
[4] Lütfü Akdoğan, Krallarla ve Başkanlarla 50 Yıl,Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 2011, s.65
[6] Age, s.514
[10] Akdoğan, s.74-75
[12] Age, s.104
[14] El-Fadl, s.40-41
[16] Age, s.46
[18] Age, s.44
[20] Hüner Tuncer, “Menderes'in Dış Politikası Batı'nın Güdümündeki Türkiye”, Kaynak Yayınları, s.129
[22] El-Fadl, s.48
[24] Kürkçüoğlu, s.109
[26] Age, s.110
[28] El-Fadl, s.49
[30] Kürkçüoğlu, s.113
[32] Bağcı, s.
[34] El-Fadl, s.50
[35]Tuncer, s.134
1958 Irak Krizi
Menderes hükümetinin bölgedeki en sadık dostu olan Irak’ta 14 Temmuz 1958 yılında yaşanan askeri darbe sonucunda monarşi yıkılmış yerine Cumhuriyet rejimi kurulmuştur. Darbe esnasında Irak kralı II. Faysal ve Başbakan Nuri Sait Paşa öldürüldü. 19 Temmuz 1958’de Suriye ve Mısır’ın kurmuş olduğu Birleşik Arap Cumhuriyeti ile savunma antlaşması imzalayan yeni rejim böylelikle hangi tarafta olduğunu açıkça göstermiş oluyordu. Bölgedeki en yakın müttefikini kaybeden Menderes bu duruma aşırı tepki göstererek Irak’a askeri müdahale seçeneğini ortaya atmış, 17 Temmuz’da ABD’ye başvurarak askeri müdahalede kararlı olduğunun ifade etmiş ve ABD’nin kendisini desteklemesini istemiştir. Ancak ABD, Irak halkını yeni rejim yanında kenetleneceği, Mısır ve SSCB’ye yakınlaştıracağı ve olası bir Sovyet Müdahalesi sonucu doğurabileceği bakımından Türkiye tarafından herhangi bir müdahaleye sıcak bakmamış ve böyle bir müdahale gerçekleşmemiştir. Bu gelişmeler Türkiye ile SSCB arasında gerginliğe neden olmuş, Khrushchev Irak’ta herhangi bir statü değişiminde Türkiye’ye askeri karşılık vereceğini açıklamıştır. SSCB 18 Temmuzda Türkiye’ye bir nota vererek durumu protesto etmiş Türkiye’yi askeri harekât planı yapmakla suçlamıştır. Türk hükümeti kısa bir süre sonra 31 Temmuz 1958’de Bağdat’taki askeri rejimi resmen tanımıştı. Irak ise Bağdat Paktı’ndan 24 Mart 1959’da ayrılmıştır. Ağustos ayında ise Bağdat Paktı CENTO’ya dönüşmüştür.
1957 Suriye Krizi
Soğuk Savaş’ın en yoğun şekilde yaşandığı zaman dilimleri olarak adlandırabileceğimiz 1950-1960 arası dönemde Suriye ile yaşadığımız algısal güvenlik krizi olarak nitelendirilen krizdir. Bölgesel alt sistemde var olan uluslararası mücadele ülkelerin davranışlarını da şekillendirmiştir. Batı bloğunda yer almak isteyen Türkiye NATO’ya üye olmuş, Balkan ve Bağdat Paktlarında aktif bir şekilde yer almıştır. Bağdat Paktı ve Süveyş Krizi sonrası batı ile arası açılan Suriye, Mısır’a ve SSCB’ne yakınlaşmıştır. Suriye ve SSCB arasında imzalanan ekonomik ve askeri yardımları içeren anlaşmanın açıklanması ile birlikte bazı bölge ülkeleri ve Türkiye tepki göstermiş ve Sovyetlerin Ortadoğu’da nüfuz sahibi olmalarından kuşku duymuşlardır. Bu bağlamda Türkiye yıllardan beri kuzeyden hissettiği baskıyı, aynı zamanda güneyden de hissetmeye başlamıştı. Yani Türkiye, kendini hem kuzeyden ve hem de güneyden Sovyetlerin baskısı ile çevrelendiğini algısı taşımaktaydı. Suriye’nin iç siyasetinde ise sol akımların ve Baas partisinin güçlenmesi bu yakınlaşmayı daha da hızlandırmıştır. Suriye’nin bölgede kendisine düşman olarak gördüğü İsrail’e karşı silahlanması ve bu doğrultuda SSCB ile yakınlaşması Türkiye’den aşırı tepki görmüş ve kendisine karşı tehdit olarak algılamıştır. ABD’nin de desteği ile Türkiye Suriye’ye karşı önlemler almaya başlamış hatta sınıra asker yığmıştır, bunun üzerine Suriye konuyu BM gündemine getirmiştir. Sovyetler de gerek Türkiye’nin davranışlarını gerekse ABD’nin verdiği desteğe nota ve mesajlar yardımı ile tepkisini göstermiştir. BM’de diğer devletlerinde desteğiyle kriz yumuşama sürecine girmiş, özellikle krize müdahil olan ABD ve SSCB’nin de istekleri doğrultusunda kriz sona ermiş ve ilişkiler normale dönmüştür. Suriye şikayetini BM’den çekerken Türkiye de sınırdaki askeri varlığını azaltmıştır. Kriz sonucunda ise Türkiye daha çok batıya bağımlı hale gelen bir ülke gelmiş ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri daha kötü bir boyuta taşınmıştır.
TÜRKİYE DIŞ POLİTİKA KRİZLERİ | ||||
KRİZ YÖNETİMİ BÜTÜNLEŞİK ÖZET TABLOSU | ||||
GENEL BİLGİLER | KRİZİN ADI | 1958 Irak Krizi | ||
DIŞ POLİTİKA KRİZİ AKTÖRLERİ | Türkiye-Irak | |||
KRİZİ TETİKLEYEN BİRİM | Irak | |||
HÜKÜMET YAPILARI | TÜRKİYE | Çoğunluk Hükümeti | ||
KARŞI TARAF | Askeri Hükümet | |||
SEÇİLMİŞ KARAR ALMA SÜRECİ AKTÖRLERİ | TÜRKİYE | |||
DEVLET BAŞKANI | Celal Bayar | |||
BAŞBAKAN | Adnan Menderes | |||
DIŞİŞLERİ BAKANI | Fatin Rüştü Zorlu | |||
SAVUNMA BAKANI | Hasan Şemi Ergin | |||
İÇİŞLERİ BAKANI | ||||
GENELKURMAY BAŞKANI |
İ. FEYZİ MENGÜÇ M. RÜŞTÜ ERDELHUN |
|||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
RAKİP ÜLKE | ||||
DEVLET BAŞKANI | Abdulkerim Kasım | |||
BAŞBAKAN | ||||
DIŞİŞLERİ BAKANI | ||||
SAVUNMA BAKANI | ||||
İÇİŞLERİ BAKANI | ||||
GNKUR BAŞKANI | ||||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
ÇATIŞMA - KRİZ İLİŞKİSİ | -Kriz bir çatışma sürecinde tetikleyici bir sözsel/eylemsel [askeri] girişimin devamında ortaya çıkıyor ise çatışma-kriz ilişkisini açıklayacak bilgi girilir | Tekrarlanmayan Çatışma | ||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAY | -Çatışmayı krize tetikleyen somut-özgül sözsel/eylemsel davranışın ne olduğu açıkça belirtilir | 14 Temmuzda Irak yönetimine karşı yapılan askeri darbe sonucu Türkiye'nin bunu güvenlikleştirerek müdahil olmak istemesi | ||
KRİZİN SÜRESİ | KRİZİN TETİKLENME TARİHİ | -Krizi başlatan tetikleyici davranışın ortaya çıktığı tarih açıkça belirtilir | 14 July 1958 | |
KRİZİN SONA ERME TARİHİ | -Krizin sonlanma tarihi açıkça belirtilir | 31 July 1958 | ||
KRİZİN TİPİ | ||||
Tarafları Açısından | İki taraflı | |||
Çıktığı Coğrafya Açısından | Ortadoğu | |||
Kriz - Zaman İlişkisi Açısından | Ani Kriz | |||
Krizi Çıkaran Tarafın Niyeti Açısından | Dolaylı Kriz | |||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAY | OLAYIN KATEGORİSİ | Askeri-güvenlik, diplomatik-siyasi | ÖZET: Irak’ta 14 Temmuz 1958’de General Abdulkerim Kasım öncülüğünde gerçekleşen askeri darbe sonucunda Monarşi rejimi yıkılarak Cumhuriyet yönetimi kuruldu. Darbe esnasında Menderes'in müttefiki Irak kralı II. Faysal ve Başbakan Nuri Sait Paşa öldürüldü. Bu olaya sert bir tepki veren Menderes eski rejimin restore edilmesi için askeri müdahale bile düşünmüştür. Sonrasında ise ABD'nin böyle bir müdahaleyi istememe neticesinde bundan vazgeçilmiştir. Bu krizde gene SSCB ile ilişkiler gerilmiş karşılıklı notalar verilmiştir. | |
KRİZİN TETİKLEYİCİSİ | Siyasi, rejime iç tehdit, doğrudan şiddet | |||
KRİZ TETİKLEYİCİSİNİN ŞEKLİ | Darbe, hükümetin düşmesi, karışıklık, yeni rejim ilanı | |||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAYA İLK TEPKİ | Sözlü tepki, siyasi tepki | |||
KRİZ YÖNETİM ANALİZ SÜRECİ | KRİZ YÖNETİM EVRESİ | KRİZ BAŞLANGIÇ EVRESİ | -Krizin tetikleyicisi olan davranışın içinde gerçekleştiği çatışma sürecinin uyaranlarının algılanması, değerlendirilmesine ilişkin evre | Irak krizi ani bir kriz olduğundan kriz öncesi evre bulunmamaktadır. |
TIRMANMA EVRESİ | -Krizin tetikleyicisi söz ve eylemin gerçekleştiği evre; savunmacı taraf için kriz algısına bağlı olarak tepki verme zorunluluğunun tartışıldığı süreç |
Irak’ta 14 Temmuz 1958’de General Abdulkerim Kasım öncülüğünde gerçekleşen askeri darbe sonucunda Monarşi rejimi yıkılarak Cumhuriyet yönetimi kuruldu. Darbe esnasında Irak kralı II. Faysal ve Başbakan Nuri Sait Paşa öldürüldü. Darbe haberini İstanbul havalanında Bağdat Paktı konferansına katılacak üye devletlerin başkanlarını beklerken alan Celal Bayar ve Adnan Menderes bu durum karşısında büyük bir şok yaşamışlardır. Başbakan Adnan Menderes bu darbeyi dış mihraka ve Nasır’ın oyunlarına bağlamış olup Bağdat Paktı’nı yok etme amacı taşıdığını ileri sürmüştür. Menderes hükümeti Irak başbakanının ölümü ile bölgedeki en sadık dostunu kaybetmiş bulunmaktaydı. Menderes ilk etapta Türk birliklerini Irak’a gönderip rejimi tekrar restore etme fikrine sahipti hatta Türk Hükümeti 17 Temmuz’da ABD’ye başvurarak askeri müdahelede kararlı olduğunun ifade etmiş ve ABD’nin kendisini desteklemesini istemiştir. Ancak ABD, Irak halkını yeni rejim yanında kenetleeneceği, Mısır ve SSCB’ye yakınlaştıracağı ve olası bir Sovyet Müdahalesi sonucu doğurabileceği bakımından Türkiye tarafından herhangi bir müdahaleye sıcak bakmamış ve böyle bir müdahale gerçekleşmemiştir. Amerikan birliklerinin darbeden bir gün sonra Lübnan’a ve İngiliz birliklerinin de üç gün sonra Ürdün’e yaptıkları askeri çıkarmalara Türkiye’nin verdiği siyasi ve askeri(İncirlik üssünün ABD tarafından kullanılması) destek muhalefet tarafından eleştiriliyordu. Bu süreçte Eisenhower Doktrini nedeniyle Türk-Amerikan işbirliği bölgede kendini iyice hissettirmiştir. Dışişleri bakanı Zorlu ABD’nin Lübnan’daki askeri harekatı ve Ürdün’deki İngiliz askeri harekatının Türkiye tarafından desteklendiğini ifade etmiş eğer SSCB bölgeye gönüllü gönderirse Türkiye’nin de Ürdün’e birlikler göndereceğini söylemekteydi. Bu gelişmeler Türkiye ile SSCB arasında gerginliğe neden olmuş, Khrushchev Irak’ta herhangi bir statü değişiminde Türkiye’ye askeri karşılık vereceğini açıklamıştır. SSCB 18 Temmuzda Türkiye’ye bir nota vererek durumu protesto etmiş Türkiye’yi askeri harekat planı yapmakla suçlamıştır. Menderes ise 22 Temmuzda gönderdiği cevabında bölgede krizi daha da arttıracak bir faaliyete girişmeyeceğini ifade ederek ılımlı bir cevap vermiştir. 24 Temmuz ‘da SSCB’nin gönderdiği ikinci notada Türkiye’nin Lübnan ve Ürdün’deki ABD ve İngiliz güçlerine verdiği destekten ötürü eleştirmiş ve gerçeklerle bağdaşmadığını ifade etmiştir. Ayrıca notada Suriye ile Irak sınırlarında Türk askeri yığınakları olduğuna dikkat çekilerek herhangi bir silahlı çatışmanın başlaması olasılığı nedeniyle Türkiye uyarılmıştır. |
||
KRİZ EVRESİ | -Savunmacı tarafın krize özgü tepkisini kararlaştırdığı ve uyguladığı evre; kriz bu evrede yatay veya dikey tırmanabilir. Kriz yönetimi stratejilerine bağlı olarak stres ve gerginliğin yumuşamasına doğru gidiş... | Türk Hükümeti kısa bir süre sonra 31 Temmuz 1958’de Bağdat’taki askeri rejimi resmen tanımıştı. Irak ise Bağdat Paktı’ndan 24 Mart 1959’da ayrılmıştır. Ağustos ayında ise Bağdat Paktı CENTO’ya dönüşüyordu. | ||
KRİZ SONRASI EVRE | -Taraflar arasında krizi sonlandıracak girişimlerde başarı sağlandığı takdirde kriz evresi sona erer. Sonrasında ise etkilerin gözlendiği evre başlar. | Ani bir kriz olarak patlak veren bu krizde Türkiye bölgede yeralan en yakın dostunu kaybettiği düşüncesiyle fevri davranmaya kalkmış ancak ABD ve SSCB'nin tepkileri neticesinde herhangi harekat gerçekleşmemiştir. Ancak iç siyasette hareketlenmeler başlamış Menderes kendisine de barbe yapacağı gerekçesiyle Aralık 1958'de 9 subay gözaltına alınmıştır. Muhalefet ciddi oranda hükümetten ayrışmakta ve İnönü Türkiye'yi bölgede maceracı bir politika izlemekle suçluyordu. | ||
KRİZİN VE KRİZ YÖNETİMİNİN ÖZELLİKLERİ | KRİZ YÖNETİM STRATEJİLERİ | ALGILANAN TEHDİDİN CİDDİYETİ | -Karar alıcının "kriz"i tetikleyen söz ve eyleme temel değer, öncelikleri bakımından yüklemiş olduğu önem ve anlamın ölçüsü hakkında bilgi verir. Karar alıcı için tehdit ve saldırı ciddiyeti yüksek ise buna uygun kriz yönetim stratejileri seçilir. | Siyasi |
RAKİBİN KRİZ YÖNETİM STRATEJİSİ | -Krizi tetikleyen eylemi gerçekleştiren tarafın kriz yönetim stratejisi hakkında bilgi verir. | |||
RAKİBİN KRİZ YÖNETİM TEKNİĞİ | -Rakibin kriz sürecinde hangi kriz yönetim tekniklerinden yararlandığı hakkında bilgi verir. | |||
TÜRKİYE'NİN KRİZ YÖNETİM STRATEJİSİ | -Türkiye'nin kriz sürecinde uygulamış olduğu kriz yönetim strtejileri hakkında bilgi verir. | Yıpratma | ||
TÜRKİYE'NİN KRİZ YÖNETİM TEKNİĞİ | Türkiye'nin kriz yönetim sürecinde hangi kriz yönetim tekniklerinden yararlandığı hakkında bilgi verir. | Askeri olmayan baskı | ||
ŞİDDET SEVİYESİ | -Kriz yönetim sürecinde taraflar arasında askeri şiddetin düzeyi hakkında bilgi verir. Şiddetten kasıt zarar verici silahlı çatışmanın gerçekleşmesidir. | Psikolojik stres ve baskı yaratma, şiddet unsuru yok | ||
ÜÇÜNCÜ AKTÖRLERİN YAKLAŞIMI | 3. AKTÖR / UA ÖRGÜTLER | 3. AKTÖR MÜDAHİL ÖRGÜT | -Üçüncü aktör olarak hangi uluslararası, bölgesel örgütlerin krizi sonlandırmaya yarayacak girişimlerde bulunduğuna ilişkin bilgi verir. | |
3. AKTÖR ULUSLARARASI ÖRGÜT MÜDAHALESİ | -Kriz sürecinde üçüncü aktörler olarak uluslararası, bölgesel örgütlerin krizi sonlandırmak amacıyla yapmış oldukları girişimlerin niteliği hakkında bilgi verir. | |||
3. AKTÖR / DEVLETLER | 3. AKTÖR DEVLET | -Üçüncü aktör olarak hangi devletlerin, krizi sonlandırmaya yarayacak girişimlerde bulunduğuna ilişkin bilgi verir. | ABD | |
3. AKTÖR DEVLET MÜDAHALESİ | -Kriz sürecinde üçüncü aktörler olarak devletlerin, krizi sonlandırmak amacıyla yapmış oldukları girişimlerin niteliği hakkında bilgi verir. | Müdahalede bulunmama- tarafsızlık | ||
KRİZİN SONUCU | SONUCUN NİTELİĞİ | -Krizin nasıl sonuçlandıırlmış olduğuna ilişkin bilgi verir. | ||
SONUCUN ŞEKLİ | -Krizin taraflar arasında hangi şekilde sonlandırıldığı hakkında bilgi vermektedir. | Zamanla unutulma | ||
KRİZ SONRASI STATÜ | -Kriz sonlandırılmış ise kriz sonrası süreçte taraflar arasındaki ilişkilerde nasıl bir statünün ortaya çıktığı hakkında bilgi vermektedir. | Statüko Ante | ||
KAYNAK ÖNERİSİ | REFERANS ADI | |||
1 | Hüner Tuncer, Menderes'in Dış Politikası Batı'nın Güdümündeki Türkiye, Kaynak Yayınları,2013 | |||
2 |
Hüseyin Bağcı, Türk Dış Politikasında 1950'li Yıllar, Metu Press Yayınları, Ankara, 2001
|
|||
3 | ||||
4 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
5 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
6 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
7 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
8 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
9 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
10 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl |
TÜRKİYE DIŞ POLİTİKA KRİZLERİ | ||||
KRİZ YÖNETİMİ BÜTÜNLEŞİK ÖZET TABLOSU | ||||
GENEL BİLGİLER | KRİZİN ADI | 1957 Suriye Krizi | ||
DIŞ POLİTİKA KRİZİ AKTÖRLERİ | Türkiye-Suriye | |||
KRİZİ TETİKLEYEN BİRİM | Suriye | |||
HÜKÜMET YAPILARI | TÜRKİYE | Çoğunluk Hükümeti | ||
KARŞI TARAF | Askeri Hükümet | |||
SEÇİLMİŞ KARAR ALMA SÜRECİ AKTÖRLERİ | TÜRKİYE | |||
DEVLET BAŞKANI | Celal Bayar | |||
BAŞBAKAN | Adnan Menderes | |||
DIŞİŞLERİ BAKANI | Fuat Köprülü | Fatin Rüştü Zorlu | ||
SAVUNMA BAKANI | Hasan Şemi Ergin | |||
İÇİŞLERİ BAKANI | ||||
GNKUR BAŞKANI | Necdet Üruğ | |||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | Adnan Şekif Kural | |||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | Mahmut Dikerdem | |||
RAKİP ÜLKE | ||||
DEVLET BAŞKANI | Şükrü Kuvvetli | |||
BAŞBAKAN | Faris El Khoury | |||
DIŞİŞLERİ BAKANI | Salah Bitar | |||
SAVUNMA BAKANI | Halid El Azm | |||
İÇİŞLERİ BAKANI | ||||
GNKUR BAŞKANI | ||||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
ÇATIŞMA - KRİZ İLİŞKİSİ | -Kriz bir çatışma sürecinde tetikleyici bir sözsel/eylemsel [askeri] girişimin devamında ortaya çıkıyor ise çatışma-kriz ilişkisini açıklayacak bilgi girilir | Tekrarlanmayan Çatışma | ||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAY | -Çatışmayı krize tetikleyen somut-özgül sözsel/eylemsel davranışın ne olduğu açıkça belirtilir | Suriye'nin SSCB ile yakınlaşması, ekonomik ve askeri yardımları kapsayan anlaşmalar yapması sonucu Türkiye'de oluşan tehdit algısı ve çevrelenmişlik hissi. | ||
KRİZİN SÜRESİ | KRİZİN TETİKLENME TARİHİ | -Krizi başlatan tetikleyici davranışın ortaya çıktığı tarih açıkça belirtilir | 6-Aug | |
KRİZİN SONA ERME TARİHİ | -Krizin sonlanma tarihi açıkça belirtilir | 29-Oct-57 | ||
KRİZİN TİPİ | ||||
Tarafları Açısından | İki taraflı | |||
Çıktığı Coğrafya Açısından | Ortadoğu | |||
Kriz - Zaman İlişkisi Açısından | Gelişen Kriz | |||
Krizi Çıkaran Tarafın Niyeti Açısından | Algısal Güvenlik Krizi | |||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAY | OLAYIN KATEGORİSİ | Siyasi, askeri | ÖZET: -Suriye'nin bölgede kendine düşman olarak gördüğü İsrail'e karşı silahlanması, güvenmediği batı ülkelerine karşı Mısır ve SSCB ile yakınlaşması Türkiye ve diğer bölge ülkelerini tedbir almaya itmiştir. Suriye'nin SSCB ile askeri işbirliğine gitmesi, ekonomik ve askeri yardımlar içeren anlaşma yapması sonucu Türkiye bu dönemde 1945 Sovyet talepleri ve 1951 Kore savaşı nedeniyle ciddi bir Komünizm korkusu yaşamaktadır tarihsel bir korku olarak da adlandırabileceğimiz Sovyet çevrelemesi nedeniyle kendini tahlike altında görmüş ve önlemler almıştır. uluslararası ilişkilerde önemli bir yer tutan algılar Türkiye'nin sübjektif olarak büyük bir tehdit algılamasına neden olmuştur. Algısal güvenlik krizi olarak belirtebileceğimiz bu kriz Suriye'nin bölgedeki "diğer" düşmanlarına karşı aldığı tedbirler yönüyle Türkiye tepkisini göstermektedir. Türkiye güvenliğini sağlamak için o dönemde bölge ülkelerini Bağdat Paktına çekmeye çalışırken tam aksi yönde bir tutumla karşılaşmıştır. Zaten kötü olan ilişkiler gerek SSCB nin yardımları gerekse güçlenen radikal sol hareketler neticesinde krize doğru evrilmiştir. Suriye savunma bakanı El Azm ekonomik ve askeri yardım paketleri içeren anlaşmaların açıklanmasıyla kriz patlak verdi. 6 ağustos 1957'de Suriye ve SSCB arasında yapılan ekonomik ve askeri yardımları kapsayan anlaşmanın duyulması ile bölge ülkeleri alarma geçmiştir. Bir uyaran olarak adlandırabileceğimiz bu anlaşmanın açıklanması ile sadece Türkiye değil diğer bölge ülkeleri de endişeye kapılmıştır. Suriye'de komünist bir generalin genel kurmay başkanı olması ve silah sevkiyatına devam edilmesini sağlayan anlaşma ABD 'yi de endişelendirmeye başlamıştı. ABD komşuların harekete geçmesini teşvik etmiş bu yönde doğu Akdeniz ve Adana ya gerekli askeri destek yollamıştır. Amerika 6. Filo'yu Akdeniz'e göndermiş askeri uçaklarının çoğu İncirlik üssüne getirilmişti. Tüm bunların yanında Irak ve Ürdün kralı ayrıca Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı Loy Henderson da Türkiye'ye gelerek Adnan Menderes ve Celal Bayar ile görüşmüş ve ABD olası saldırılara karşı bu ülkelere destek vereceğini söylemiştir.ABD'nin tutumu 5 Eylül Henderson raporundan sonra sertleşmiş Irak, Ürdün ve Lübnan'a silah yardımını arttırmış, Türkiye ise sınıra asker yığmaya başlamıştır. Tüm bu gelişmeler gerek SSCB gerekse Mısır ve Suriye'de askeri bir müdahale hazırlığı olarak görülüyordu. | |
KRİZİN TETİKLEYİCİSİ | Siyasi, dış değişim | |||
KRİZ TETİKLEYİCİSİNİN ŞEKLİ | Silahlanma, sistemdeki değişim, tehdit | |||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAYA İLK TEPKİ | Sözlü tepki ,siyasi tepki, şiddet içermeyen askeri eylemleri kapsayan çoklu tepki | |||
KRİZ YÖNETİM ANALİZ SÜRECİ | KRİZ YÖNETİM EVRESİ | KRİZ BAŞLANGIÇ EVRESİ | -Krizin tetikleyicisi olan davranışın içinde gerçekleştiği çatışma sürecinin uyaranlarının algılanması, değerlendirilmesine ilişkin evre | Suriye'nin SSCB ile yaptığı anlaşmadan rahatsız olan böge ülkeleri başkanları ve ABD'li yetkililerin görüşmesi, sonrasında Irak ve Ürdün'e ABD Dışişleri Bakan yard. yaptığı ziyaret sonucu meselenin ciddi kritik olduğu düşünülerek bu ülkerere ABD tarafından askeri yardım yapılmasına karar verildi. |
TIRMANMA EVRESİ | -Krizin tetikleyicisi söz ve eylemin gerçekleştiği evre; savunmacı taraf için kriz algısına bağlı olarak tepki verme zorunluluğunun tartışıldığı süreç | ABD'nin desteğini gören Türkiye, Suriye sınırına asker yığmaya başlamış bunun üzerine SSCB Başkanı Bulganin Menderes'e mektup göndererek tüm bu olanların farkında olduğunu ve olası bir müdahelenin bölgesel düzeyde kalmayacağını ve Türkiye'nin zorlanacağını ifade etmiştir. Devam eden askeri hareketlilik ile birlikte Türkiye Suriye krizi iki blok arasındaki krize dönüştü. Türkiye NATO nun doğu kanadının düşmanlarca kuşatıldığını söyleyerek meseleyi güvenlikleştirip daha aktif bir rol almak istemiştir. ABD herhangi bir müdahaleye sıcak bakmamakta ve sorumluluk almak istememektedir. Ama Türkiye'ye hiçbir şekilde engellememiş bunun üzerine Türkiye sınırdaki güçlerinin sayısını 32.000 den 50.000'e yükseltmiştir. SSCB başbakanı Bulganin Menderes e gönderdiği mektup TR-SR arasındaki gerginliği daha da arttırmıştır. Türkiye nin müdahale hazırlığında olması ve ABD yardımlarını dikkatle izlediklerini söylemekte ve yapılacak herhangi bir operasyonda Türkiye nin çok zor durumda kalacağını belirtmiştir. SSCB Türkiye'ye bu mektupla gözdağı vermekte ve ciddi uyarılarda bulunmaktaydı. 5 Ekimde Menderes cevabi mektubunda suçlamaları reddetmiş ve saldırı planlarının olmadığını söylemiştir. Suriye Türkiye yi sınır hadiseleri çıkarmak, Suriye hava sahasına tecavüz etmekle ve sınıra asker yığmakla suçlamış ve 8 Ekim 1957 de Türkiye’ye protesto notası vermiştir. Türkiye ise 15 Ekimli cevabi notada bu iddiaları kabul etmemekteydi. Öte yandan Kruschev Amerikan New York Times gazetesine 9 Ekimde verdiği demeçte eğer savaş patlak verirse Türkiye ye daha yakın olduklarını söylemiş ve savaş çıkarsa Türkiye'nin birgün bile dayanamayacağını söyleyerek tehdit etmiştir. Buna karşılık ABD Türkiye yi korumayı taahhüt etmiştir. SSCB'nin tehdidi ve ABD'nin Türkiye'yi desteği iki süper gücü karşı karşıya getirmiştir. 25 Ekimde ABD Başkanı ile İngiltre Başbakanı bir bildiri yayımlayarak NATO'nun 5. maddesini işletebileceklerini söylemişlerdir. ABD'nin bu destekleyici tutumu Sovyetleri yumuşatmayı başarmıştır. Suudi Arabistan da arabuluculuk girişimlerinde bulunmuş ancak Suriye reddetmiştir. Suriye ve SSCB'nin isteğiyle sorun 22 ekimde BM gündemine getirilmiştir. | ||
KRİZ EVRESİ | -Savunmacı tarafın krize özgü tepkisini kararlaştırdığı ve uyguladığı evre; kriz bu evrede yatay veya dikey tırmanabilir. Kriz yönetimi stratejilerine bağlı olarak stres ve gerginliğin yumuşamasına doğru gidiş... | Tüm bu olanlar üzerine Suriye Türkiye’yi sınır hadiseleri çıkarmak, Suriye hava sahasına tecavüz etmekle ve sınıra asker yığmakla suçlamış 9 Ekimde Türkiye’ye nota vermiş ve sınırdaki askeri yığınağın durdurulmasını istemiştir Türkiye ise 17 Ekimde verdiği cevapta bu iddiaları reddederek iki ülke arasındaki gerginliğin SSCB’nin ilerde Suriye’yi silah deposu haline getirmek istediğinden dolayı meydana geldiğini öne sürmüştür.Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreteri Kruschev 9 Ekim 1957’de New York Times gazetesine verdiği mülakatta Türkiye'nin çok zayıf olduğunu ve bir savaşa dayanamayacağını ifade etmiştir. bununla birlikte ABD de desteğini göstermiş güdümlü füze kruvazörü Canberra ve altıncı filoya ait bazı gemiler dayanışma gösterisi olarak İzmir limanına gelmiştir. | ||
KRİZ SONRASI EVRE | -Taraflar arasında krizi sonlandıracak girişimlerde başarı sağlandığı takdirde kriz evresi sona erer. Sonrasında ise etkilerin gözlendiği evre başlar. | 22 Ekimde BM Genel Kurul'da görüşmeler başlamış ancak çoğunluk sorunun iki ülke arasında çözülmesi gerektiğine karar vermişler ve 30 Ekimde sorun BM gündeminden çıkarılmıştır. Türk hükümeti sert tutumunu değiştirerek daha ılımlı bir yaklaşım sergilemekte Bakanlık Genel Sekreteri Selim Sarper Suriye'nin Ankara büyükelçisi ile görüşerek çözüme ikna etmeye çalışıyordu. 29 Ekim tarihinde Moskova'daki Türk Büyükelçiliğinde yapılan Cumhuriyet resepsiyonunda Kruschev oldukça samimi tavırlar sergilemiş Ortadoğu'ya yönelik hiçbir tehdidin sözkonusu olmadığını söylemiştir. Bu gelişmeler üzerine 30 Ekimde Suriye Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada Türkiye-Suriye arasındaki gerginliğin hafiflediğini belirtmiş ve Suriye yaptığı şikayetleri Kasım ayında geri çekmiştir.Sovyetlerin kriz karşısında tutumunun yumuşaması Türkiye ve Suriye arasındaki gerginliği de azaltmış ve Türkiye Mart 1957’den itibaren sınıra yığdığı birlikleri geri çekmeye başlamıştır. İlişkiler yavaş yavaş normale dönmeye başlamıştır.1 Şubat 1958 tarihinde Suriye ve Mısır Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşmişler ve Türkiye bu birliği 11 Mart 1958’de resmen tanımıştır. Bu tanıma ile birlikte iki ülke arasındaki ilişki farklı bir boyuta taşınmıştır. | ||
KRİZİN VE KRİZ YÖNETİMİNİN ÖZELLİKLERİ | KRİZ YÖNETİM TRATEJİLERİ | ALGILANAN TEHDİDİN CİDDİYETİ | -Karar alıcının "kriz"i tetikleyen söz ve eyleme temel değer, öncelikleri bakımından yüklemiş olduğu önem ve anlamın ölçüsü hakkında bilgi verir. Karar alıcı için tehdit ve saldırı ciddiyeti yüksek ise buna uygun kriz yönetim stratejileri seçilir. | Sınırlı askeri tehdit, uluslararası sistem ve/ya bölgesel alt sistemde etki kaybı |
RAKİBİN KRİZ YÖNETİM STRATEJİSİ | -Krizi tetikleyen eylemi gerçekleştiren tarafın kriz yönetim stratejisi hakkında bilgi verir. | Yıpratma | ||
RAKİBİN KRİZ YÖNETİM TEKNİĞİ | -Rakibin kriz sürecinde hangi kriz yönetim tekniklerinden yararlandığı hakkında bilgi verir. | Üçüncü aktör desteği, şiddet içermeyen askeri | ||
TÜRKİYE'NİN KRİZ YÖNETİM STRATEJİSİ | -Türkiye'nin kriz sürecinde uygulamış olduğu kriz yönetim strtejileri hakkında bilgi verir. | Sınırlı tırmandırma stratejisi | ||
TÜRKİYE'NİN KRİZ YÖNETİM TEKNİĞİ | Türkiye'nin kriz yönetim sürecinde hangi kriz yönetim tekniklerinden yararlandığı hakkında bilgi verir. | Üçüncü aktör desteği, şiddet içermeyen çözüm, arabuluculuk | ||
ŞİDDET SEVİYESİ | -Kriz yönetim sürecinde taraflar arasında askeri şiddetin düzeyi hakkında bilgi verir. Şiddetten kasıt zarar verici silahlı çatışmanın gerçekleşmesidir. | Psikolojik stres ve baskı yaratma, şiddet unsuru yok | ||
ÜÇÜNCÜ AKTÖRLERİN YAKLAŞIMI | 3. AKTÖR / UA ÖRGÜTLER | 3. AKTÖR MÜDAHİL ÖRGÜT | -Üçüncü aktör olarak hangi uluslararası, bölgesel örgütlerin krizi sonlandırmaya yarayacak girişimlerde bulunduğuna ilişkin bilgi verir. | BM |
3. AKTÖR ULUSLARARASI ÖRGÜT MÜDAHALESİ | -Kriz sürecinde üçüncü aktörler olarak uluslararası, bölgesel örgütlerin krizi sonlandırmak amacıyla yapmış oldukları girişimlerin niteliği hakkında bilgi verir. | Arabuluculuk | ||
3. AKTÖR / DEVLETLER | 3. AKTÖR DEVLET | -Üçüncü aktör olarak hangi devletlerin, krizi sonlandırmaya yarayacak girişimlerde bulunduğuna ilişkin bilgi verir. | ABD, SSCB, İngiltere, Suudi Arabistan | |
3. AKTÖR DEVLET MÜDAHALESİ | -Kriz sürecinde üçüncü aktörler olarak devletlerin, krizi sonlandırmak amacıyla yapmış oldukları girişimlerin niteliği hakkında bilgi verir. | Askeri/siyasi destek, eylem çağrısı, dostane girişim, arabuluculuk | ||
KRİZİN SONUCU | SONUCUN NİTELİĞİ | -Krizin nasıl sonuçlandıırlmış olduğuna ilişkin bilgi verir. | ||
SONUCUN ŞEKLİ | -Krizin taraflar arasında hangi şekilde sonlandırıldığı hakkında bilgi vermektedir. | Yarı resmi anlaşma | ||
KRİZ SONRASI STATÜ | -Kriz sonlandırılmış ise kriz sonrası süreçte taraflar arasındaki ilişkilerde nasıl bir statünün ortaya çıktığı hakkında bilgi vermektedir. | Statüko ante | ||
KAYNAK ÖNERİSİ | REFERANS ADI | |||
1 | Ömer Kürkçüoğlu, Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Karşı Politikası(1945-1970), Barış Kitap | |||
2 | Lütfü Akdoğan, Krallarla ve Başkanlarla 50 Yıl,Gazeteciler Cemiyeti Yayınları, 2011 | |||
3 | Reem Abou-El-Fadl, “Turkey’s Cold War Alliance: Nation-Building and the Utility of the 1957 Syrian Crisis”, Turkey-Syria Relations Between Enmity and Amity, der. Raymond Hinnebusch ve Özlem Tür, Ashgate Publishing, 2013 | |||
4 | Hüner Tuncer, “Menderes'in Dış Politikası Batı'nın Güdümündeki Türkiye”, Kaynak Yayınları,2013 | |||
5 | Hüseyin Bağcı, Türk Dış Politikasında 1950'li Yıllar, Metu Press Yayınları, Ankara, 2001 | |||
6 | ||||
7 | ||||
8 | ||||
9 | ||||
10 |
TÜRKİYE DIŞ POLİTİKA KRİZLERİ | ||||
KRİZ YÖNETİMİ BÜTÜNLEŞİK ÖZET TABLOSU | ||||
GENEL BİLGİLER | KRİZİN ADI | 1968-1974 HAŞHAŞ EKİMİ KRİZİ | ||
DIŞ POLİTİKA KRİZİ AKTÖRLERİ | Türkiye-ABD | |||
KRİZİ TETİKLEYEN BİRİM | ABD | |||
HÜKÜMET YAPILARI | TÜRKİYE | Çoğunluk Hükümeti-Askeri Hükümet | ||
KARŞI TARAF | Çoğunluk Hükümeti | |||
SEÇİLMİŞ KARAR ALMA SÜRECİ AKTÖRLERİ | TÜRKİYE | |||
DEVLET BAŞKANI | CEVDET SUNAY | |||
BAŞBAKAN | BÜLENT ECEVİT NİHAT ERİM SÜLEYMAN DEMİREL |
|||
DIŞİŞLERİ BAKANI | İhsan Sabri Çağlayangil Ü. Haluk Bayülken |
|||
SAVUNMA BAKANI | Ferit MELEN Mehmet İZMEN |
|||
İÇİŞLERİ BAKANI | ||||
GNKUR BAŞKANI | MEMDUH TAĞMAÇ Ö. FARUK GÜRLER |
|||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | ||||
RAKİP ÜLKE | ||||
DEVLET BAŞKANI | RICHARD NIXON | |||
BAŞBAKAN | ||||
DIŞİŞLERİ BAKANI | Henry Kissenger | |||
SAVUNMA BAKANI | ||||
İÇİŞLERİ BAKANI | ||||
GNKUR BAŞKANI | ||||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | William Handley | |||
BÜYÜKELÇİ/DANIŞMAN/BÜROKRAT/ | John Ingersoll | |||
ÇATIŞMA - KRİZ İLİŞKİSİ | -Kriz bir çatışma sürecinde tetikleyici bir sözsel/eylemsel [askeri] girişimin devamında ortaya çıkıyor ise çatışma-kriz ilişkisini açıklayacak bilgi girilir | Tekrarlanmayan Çatışma | ||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAY | -Çatışmayı krize tetikleyen somut-özgül sözsel/eylemsel davranışın ne olduğu açıkça belirtilir | ABD kendi ülkesindeki uyuşturucu sorununun temeli olarak Türkiye'yi görmekte ve afyon ekiminin tamamiyle yasaklanması istemektedir, siyasi iktidar bu istence direnmiş ancak bu direnç uzun sürmeyerek askeri darbe yaşanmıştır. | ||
KRİZİN SÜRESİ | KRİZİN TETİKLENME TARİHİ | -Krizi başlatan tetikleyici davranışın ortaya çıktığı tarih açıkça belirtilir | 20 July 1970 | |
KRİZİN SONA ERME TARİHİ | -Krizin sonlanma tarihi açıkça belirtilir | 20 September 1974 | ||
KRİZİN TİPİ | ||||
Tarafları Açısından | İki taraflı | |||
Çıktığı Coğrafya Açısından | Ortadoğu | |||
Kriz - Zaman İlişkisi Açısından | Gelişen Kriz | |||
Krizi Çıkaran Tarafın Niyeti Açısından | Dolaylı ve Öngörüsüz Kriz | |||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAY | OLAYIN KATEGORİSİ | Diplomatik-Siyasi, ekonomik-gelişimsel, insani | ÖZET: -1969 yılı ocak ayından itibaren ABD yönetimi Türkiye'deki afyon ekim ve üretimi ile ilgili baskı yapmaya başlamışlardır. Ülkelerine gelen eroinin çoğunun Türkiye'den geldiği inancı, eroine bağlı ölümlerin ve suçların artması ve politikacıların baskılarını arttırmasına neden olmuştur. | |
KRİZİN TETİKLEYİCİSİ | Siyasi, ekonomik | |||
KRİZ TETİKLEYİCİSİNİN ŞEKLİ | Kaynakların kesilmesi, suçlama, tehdit | |||
KRİZİ TETİKLEYEN OLAYA İLK TEPKİ | Sözlü, siyasi, şiddet içermeyen diğer tepki | |||
KRİZ YÖNETİM ANALİZ SÜRECİ | KRİZ YÖNETİM EVRESİ | KRİZ BAŞLANGIÇ EVRESİ | -Krizin tetikleyicisi olan davranışın içinde gerçekleştiği çatışma sürecinin uyaranlarının algılanması, değerlendirilmesine ilişkin evre | |
TIRMANMA EVRESİ | -Krizin tetikleyicisi söz ve eylemin gerçekleştiği evre; savunmacı taraf için kriz algısına bağlı olarak tepki verme zorunluluğunun tartışıldığı süreç | Bu krizde iki tırmanma evresi bulunmaktadır. İlki 20 temmuz tarihinde ABD Adalet Bakanının ekonomik yaptırımları da içeren teklifini meclise sunması ve başka önlemler alınmasını istemesi (NATOnun dahil edilmesi) bu bağlamda ticaretin hatta ilişkilerin askıya alınması dahi konuşulmuştur. Tüm bu açıklamalar Türk hükümeti tarafından sert tepkiyle karşılanmış, DİB açıklama yapmıştır. Başbakan Demirel bu tür açıklamaların devletlerin egemenliğiyle bağdaşmayacağını söylemiş milletvekilleri ise mecliste tepkilerini dile getirmişlerdir. İki ülke arasındaki ilişkide gerginlik yaratan bu açıklamalar dramatik bir değişime neden olmamıştır. Mitchell'in bu açıklamaları 1964 Johnson mektubunu andırmakta iki ülke arasındaki ilişkinin dengesiz be eşitsizliğini göstermekteydi. Kıbrıs meselesi ile karşılaştırıldığında Afyon meselesi bu dönemde toplum nazarında fazlaca önemi arzetmiyordu. kamuoyuna yansıyan açıklamalar sonucunda ABD Dışişleri yaptırımın olmayacağını duyurmuştur. ABD yönetimi açık tehditlerde bulunmak yerine diplomatik teknikler yardımı ile dolaylı baskı uygulamışlardır. ABD yönetimi, DİB ve Savunma Bakanlıkları ikili ve NATO ile olan ilişkilere zarar vereceğinden tehdit ve baskı yollarını tercih etmiyorlar ama konu hakkında çeşitli alternatiflerin konuşulduğunu Türk makamlarına aktarıyorlardı. Tüm baskıların neticesinde Türk hükümeti afyon ekimini sınırlandırarak 7 ilde ekime izin vermiştir. Demirel hükümetinin afyon ekiminin tamamen yasaklanması önerisine olumlu cevap vermemesinin nedenleri vardır; Türk milletinin uyuşturucu alışkanlığı yoktu bu nedenle hükümet üzerinde iç baskı yoktu aksine Türk tarımcısının temel geçim kaynağı olan afyon ekiminin yasaklanması durumunda siyasiler ciddi risk almış olacaktır. Ve hiçbir karar alıcı bu desteği yitirmek istemezdi.Yasaklanması durumunda ABD'nin etkisinde görünmek ve boyun eğme durumuna düşmek istememektedirler ama bunun yanında afyonun illegal kanallara geçişini engelleyemeyerek uluslararası alanda prestij kaybı yaşanmıştır. 12 Mart 1971 askeri muhtıra sonucunda Demirel hükümeti istifa etmiş Nihat Erim başbakanlığında teknokratlar hükümeti kurulmuştur. Erim hükümeti ABD baskıları neticesinde 30 Haziran tarihinde yayınladığı kararname ile haşhaş ekimi ve üretimini yasakladığını ilan etmiştir. Hükümet iki nedenle yasaklamaya gitmiştir; 1)insanlığa yardımcı olmak, 2)Türkiye'nin prestiji için. Erim tam bir teknokrat olarak davranmış ve ABD ile ilişkileri daha fazla zora sokmak istememiş aksine kuvvetlendirmek istemiştir. Bu bağlamda kriz geçici olarak sonlanmıştır. ABD'nin ekonomik, askeri yardımları ile birlikte siyasi desteği Türk genraller için önemliydi. Yasak sonrası ABD'nin gerek maddi gerekse uzman yardımları Türkiye'ye ulaşmış ancak haşhaş yerine alternatif oluşturacak ürünleri yetişmeyeceği zamanla anlaşılmıştır. Bununla birlikte Türk kamuoyu yasağa karşı tepki vermeye başlamış, geçim kaynağının yok olmasının yanında gurur ve onur meselesi haline gelmişti. Bu bağlamda Türk halkı çıkarlarını ABD ile pazarlık konusu olmasından rahatsız olmuştur. Ancak daha da önemlisi Türk hükümeti de ABD’deki sorunun kaynağını Türkiye olarak kabul etmiş oluyordu. Bu durum aynı zamanda Türk çıkarlarının ABD çıkarlarına feda edilmesini göstererek bağımlı bir ülke olduğumuzu hissettirmekteydi ancak askeri destekli hükümet yönetimde olduğu için eleştiriler çok gür olmuyordu. ABD’den yetkililer bu yasağın sorunu tamamen bitirmediğini Türkiye’den gelen afyonun yüzdesinin çok az olduğu ve başka ülkelerden afyonun gelmeye başladığını ifade etmeye başlamışlardı. Bununla birlikte ABD'de eroin kullanımında yaşanan azalma ve kalitesinin düşük olması nedeni ile bağımlı sayısı düşmüş insanlar tedaviye yönelmişlerdir. 1973 seçimleri sonrasında Ocak 1974’te MSP ile koalisyon kuran CHP lideri Ecevit yasağın kalkması ile ilgili verdiği sözü yerine getirmek için gerekli adımları atmaya başlamıştı. Mart ayında hükümet ekimin tekrar başlayacağını ABD’li yetkililere söylemiş verilen tepkiler göz ardı edilerek devlet kontrolünde 1 Temmuz’da 7 ilde ekime başlanacağı ilan edilmiştir. Bu tarihle birlikte krizde ikinci evre başlamış bulunmaktadır. Bu ifadelerden sonra 6 Mayıs tarihinde Amerikan makamları yasağın kalkması sonucu ikili ilişkilerin zarar göreceğini uyarısında bulunmuş, 8 Mayısta Amerikalı narkotik görevlisi Türkiye’ye verilmesi planlanan 20 milyon dolar kredinin Türkiye’nin tutumu belli oluncaya kadar tutulması gerektiğini belirtmiştir. Askeri ve ekonomik yardım devam etmiştir, ABD büyükelçisi danışmalarda bulunmak ve duyulan hoşnutsuzluktan ötürü Washington’a çağrılmıştır. Sıkı bir devlet gözetiminde ve uluslararası kurumlar ile işbirliği halinde ekime izin verilmişti. Bu durum Türkiye’nin ABD karşısında bağımsızlığını kanıtladığı bir olay olarak sunulmuştur. Kısa dönemde işe yarayacak olan bu kararın uzun dönem ABD ile olan ekonomik ve siyasi ilişkileri tehlikeye atacağını ifade edenler de bulunmuştur. ABD kongresinde yaşanan tartışmalar şu sonuçlara varmıştı; Ekonomik nedenlerden ziyade siyasi faktörlerin yasağın kaldırılmasında daha çok etken olduğu iddia edilmektedir. 1971-74 yılları arasında uygulanan yasak ekonomik ve sosyal problemlere neden olmamıştı. Bu yasak ile ABD’de ki bağımlı sayısı ve işlenen suç oranlarında azalma meydana gelmişti. Yasağın kalkması Amerikan toplumuna karşı yapılmış saldırı olarak adlandırılmış ve savaş nedeni olarak görülmeliydi ve tepki verilmeli. Ortaya çıkan tehdit Türkiye’nin NATO’ya yaptığı katkıdan daha büyük olmakla birlikte Türkiye’deki ABD tesislerinin ve yapılan savunma anlaşmalarının artık ABD için bir önemi kalmamakla birlikte Türkiye’ye yapılan yardımlar hemen kesilmeliydi. Krizin ikinci tırmandıranı olan bu görüşler iki ülke arasında ciddi gerilmenin yaşandığını göstermektedir. Amerikan kamuoyu yasağın kalkmasına çok fazla tepki göstermiş, gazeteler ağır eleştirilerin yer aldığı makaleler yayınlamıştır. 8 Temmuzda NYP yayımlanan bir makalede haşhaş tarlalarının bombalanması gerektiğinden bahsediyordu. 16 Temmuzda alınan ve 1978e kadar sürecek olan ambargo kararı ve 14 Ağustos 1974’te Kıbrıs’ta gerçekleşen ikinci müdahale başlaması iki ülke arasındaki ilişkilere ciddi oranda zedelemiştir. Böylelikle afyon konusu ikincil duruma düştü. ABD yönetimi kongre kadar sert tedbirler alınması taraftarı olmamakla birlikte denetimin sıkılaştırılmasını istemektedir. |
||
KRİZ EVRESİ | -Savunmacı tarafın krize özgü tepkisini kararlaştırdığı ve uyguladığı evre; kriz bu evrede yatay veya dikey tırmanabilir. Kriz yönetimi stratejilerine bağlı olarak stres ve gerginliğin yumuşamasına doğru gidiş... | |||
KRİZ SONRASI EVRE | -Taraflar arasında krizi sonlandıracak girişimlerde başarı sağlandığı takdirde kriz evresi sona erer. Sonrasında ise etkilerin gözlendiği evre başlar. | Devletin sıkı denetimi ile birlikte serbest kalan afyon üretimi fabrikalarda profesyonel olarak devam etmiştir. Haşhaş bitkisini artık çiftçiler değil fabrikada özel aletler çizecekti böylelikle maksimum fayda elde edilecekti. 19 Eylül’de BM oluşturulan bu sıkı denetimden memnun kaldığını ifade eden bir rapor yayınlamıştır. 20 Eylülde ABD Dışişleri Türkiye’nin aldığı tedbirleri takdirle karşılamış ve memnuniyetini dile getirmiştir. ABD yönetimi yeni metodu uygulayan bir fabrikanın kurulmasında finansal desteğini de sunmuştur. Temmuz 1975’te Türkiye’ye gelen BM yetkilisi işlerin kusursuz olarak yürütüldüğünü gözlemlemiştir. 13 Temmuz 1976’da Uluslararası Narkotik Kurumu ve BM yapılan denetimler neticesinde illegal piyasaya herhangi bir sızma olduğu görülmemiştir. Tüm bu amborgo kararı sonrasında Türkiye misilleme olarak ABD üslerini kapatma kararı almış. Bölgesel gündemde ciddi değişimler yaşanmıştır. 15 Temmuzda Yunanistan'da darbe gerçekleşiyor, Kıbrıs barış harekatı başlıyor böylelikle Ortadoğunun ve Türk-Amerikan ilişkilerinin gündemi değişiyor. 22 Temmuzda Yunanistan'da cunta düşüyor ve Yunanistan NATO askeri kanadından çıkıyor. Bu durumda ABD yaptırım kararı bu radikal değişimler neticesinde tam olarak uygulanamıyor. Bu ortamda ABD Türkiye'yi daha fazla cezalandırmak istememkte Yunanistan kaybetmişken bir de Türkiye'yi kaybetmek NATO'nun güneydoğu kanadının çökmesi anlamına geldiğinden, güç dengesini korumak istemektedir ancak ambargo kararı yönetime rağmen uygulanıyor. | ||
KRİZİN VE KRİZ YÖNETİMİNİN ÖZELLİKLERİ | KRİZ YÖNETİM STRATEJİLERİ | ALGILANAN TEHDİDİN CİDDİYETİ | -Karar alıcının "kriz"i tetikleyen söz ve eyleme temel değer, öncelikleri bakımından yüklemiş olduğu önem ve anlamın ölçüsü hakkında bilgi verir. Karar alıcı için tehdit ve saldırı ciddiyeti yüksek ise buna uygun kriz yönetim stratejileri seçilir. | Baskı, siyasi, saygınlık ve hak kaybı, ekonomik |
RAKİBİN KRİZ YÖNETİM STRATEJİSİ | -Krizi tetikleyen eylemi gerçekleştiren tarafın kriz yönetim stratejisi hakkında bilgi verir. | Şantaj, yıpratma | ||
RAKİBİN KRİZ YÖNETİM TEKNİĞİ | -Rakibin kriz sürecinde hangi kriz yönetim tekniklerinden yararlandığı hakkında bilgi verir. | Askeri olmayan baskı, şiddet içermeyen çözüm | ||
TÜRKİYE'NİN KRİZ YÖNETİM STRATEJİSİ | -Türkiye'nin kriz sürecinde uygulamış olduğu kriz yönetim strtejileri hakkında bilgi verir. | Kapasite testi stratejisi, kırımız çizgi stratejisi, zaman kazanma stratejisi | ||
TÜRKİYE'NİN KRİZ YÖNETİM TEKNİĞİ | Türkiye'nin kriz yönetim sürecinde hangi kriz yönetim tekniklerinden yararlandığı hakkında bilgi verir. | Şiddet içermeyen çözüm | ||
ŞİDDET SEVİYESİ | -Kriz yönetim sürecinde taraflar arasında askeri şiddetin düzeyi hakkında bilgi verir. Şiddetten kasıt zarar verici silahlı çatışmanın gerçekleşmesidir. | Psikolojik stres ve baskı yaratma, şiddet unsuru yok | ||
ÜÇÜNCÜ AKTÖRLERİN YAKLAŞIMI | 3. AKTÖR / UA ÖRGÜTLER | 3. AKTÖR MÜDAHİL ÖRGÜT | -Üçüncü aktör olarak hangi uluslararası, bölgesel örgütlerin krizi sonlandırmaya yarayacak girişimlerde bulunduğuna ilişkin bilgi verir. | - |
3. AKTÖR ULUSLARARASI ÖRGÜT MÜDAHALESİ | -Kriz sürecinde üçüncü aktörler olarak uluslararası, bölgesel örgütlerin krizi sonlandırmak amacıyla yapmış oldukları girişimlerin niteliği hakkında bilgi verir. | - | ||
3. AKTÖR / DEVLETLER | 3. AKTÖR DEVLET | -Üçüncü aktör olarak hangi devletlerin, krizi sonlandırmaya yarayacak girişimlerde bulunduğuna ilişkin bilgi verir. | ||
3. AKTÖR DEVLET MÜDAHALESİ | -Kriz sürecinde üçüncü aktörler olarak devletlerin, krizi sonlandırmak amacıyla yapmış oldukları girişimlerin niteliği hakkında bilgi verir. | - | ||
KRİZİN SONUCU | SONUCUN NİTELİĞİ | -Krizin nasıl sonuçlandırılmış olduğuna ilişkin bilgi verir. | ||
SONUCUN ŞEKLİ | -Krizin taraflar arasında hangi şekilde sonlandırıldığı hakkında bilgi vermektedir. | Zamanla unutulma | ||
KRİZ SONRASI STATÜ | -Kriz sonlandırılmış ise kriz sonrası süreçte taraflar arasındaki ilişkilerde nasıl bir statünün ortaya çıktığı hakkında bilgi vermektedir. | Zımni yeni statü | ||
KAYNAK ÖNERİSİ | REFERANS ADI | |||
1 | Nasuh Uslu, Türk Amerikan İlişkileri, 21. Yüzyil Yayinlari, 2000 | |||
2 | Çağrı Erhan, Beyaz savaş: Türk-Amerikan ilişkilerinde afyon sorunu, Bilgi Yayınevi, 1996 | |||
3 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
4 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
5 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
6 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
7 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
8 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
9 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl | |||
10 | Yazar Adı, Soyadı, Kitap Adı, yayın Yeri: Yayınevi, Yıl |